Thursday, July 10, 2008

Thursday, July 03, 2008

Istasyonda

J icin yazmisim.

Bir sen ve ben vardik istasyonda
Yerel cocuklari sayma

Sen onlardan olamazsin
Bambaska yerlerde dogduk biz
birbirimiz icin

18 Agustos 2005

nostalgia

I now declare and admit myself to be a person of nostalgia. The ideal, one says, is to be a person of the moment. I wouldnt like to change. And some people are energetic, lively, social; these type of people are popular, they are loved and are inviting. Perhaps I am not inviting. I am not beautiful either. Who cares? I am what I am. Whether I die of loneliness, or live this upper class life without any effort, and become weaker by day, who cares? I am what I am, a person of nostalgia.

The present day world views nostalgia as something cheap. It is also seen as something useless, it is always viewed in contrast to creativity. I would say rather strange. Because it feels to me like, the past makes me whole. It compensates for the lack of this and that in a daily basis. When I open my mouth it is the past talking, and this is more or less for everyone. These are the two points.

Just think about it. Think about that one moment in your life in which you were most in love/most naive/most empty/most lesbian/most drinking in net piknik/most nothing really. Just any moment in which you had something that is now lost. (In any case, every past moment is forever lost, so one is only limited by one's memory in thinking of a remarkable, unique past moment) Think about the warmness, the coldness, the anxiety, the shame, the eternal completeness that moment brings you. Maybe no summer again will be hotter, no evening more vital, no pain larger, no poetry will ever bring you that bag of emotions, that you had that day. But still, still, you had it. You had that moment.

This is how I feel indeed. I wouldnt like to go back to my childhood. All the mistakes I hadn't done was no blissful, I know, and jumping on that elastic rope was, for once, life itself. But that would not be me. I am know me because although it will never happen again, I have lived through that night at Murat's place with Umut when we were all (as far as I remember) single, talking and talking and laughing at candle light.

All these big and small memories shape, structure, inspire what comes out of my mind and mouth everyday.

I will not go back again to high school or to university. Nothing will be so full of anxiety, excitement, struggle and so new, again. Yet I have been there, I have passed countless nights in the lab or the dormitory. Snacked a lot of bullshit, desired Devin so much, loved M endlessly with Yeni Turku in the background. All these have, thanks to all that are involved, happened. So although I have none of those people in my everyday life now, still I am complete remembering a certain moment of happiness that I lack now.

I am a person of nostalgia. Life is beautiful.


Her sey bittikten sonra bile muzik ve siir kaliyor.

Cemal Sureya

Cemal Sureya bizim sairimiz. Hayati uzerine bir de guzel kitap var, "Sairin hayati siire dahil". Feyza Perincek ve Nursel Duruel yazmis. Hic buram buram ideoloji kokan bir kitap degil, aksine Sureya'nin siirlerinin hakkini verir derecede insancil. Burda tum kitabi alinti yapip koysam yeridir.

Neden bizim sairimiz Sureya? Defalarca evlenmis bir kere. Ilk karisi ortaokul aski olmak uzere. Hepsini cok sevmis, evlenmedikleri dahil.

"...[Evlenince] Biter cunku askin anlatilacak seyi kalmaz artik. Toplumun önune biz beraberiz diye cikmak, ister evlilik olsunm ister berarber yasamak olsun hic farketmez aski öldurur. Bir de askta rekabet vardir. Cogunca rekabetten dogar ask. HEr an elinden kacirabilecek gibiysen ona tutkun buyur. O sadece seninse, onun icin de, senin icin de ask yavanlasir.

Evlilik ise toplumsal, kutsal bir kurumdur. Her kutsal kurumda oldugu gibi yalanlari cok fazla...
"

Sonra memur. Maliyeci. Yani rasyonellikle tutkuyu ayni hayata sigdirmis.

"Bir yerde dusunceye yönelmemde bu meslegin yarari olmustur. Cunku maliye mufettisi kusur bulmaya degil islah etmeye calisir"

Sonralari Darphanede calismis.

"Darphane'de kabartma sanati uygulanir.(para altin madalyon); eh bizim siirimiz de kabartma bir siirdir eninde sonunda. Kabartma olan her sey erotiktir ayrica."


Siiri ise bambaska bir alem. Hic onun gibi yazan olmus mudur? Ben görmedim. Edip cansever benzer belki ucundan kiyisindan. Ama cok daha soyut.

Mektuplarindan siirlerine cok dize gecisi olurmus. Asagida bir mektup örnegi, sonradan siirlerinde yeralan dizeler renklendirilmis.


(12 Mayis 1973)Roman okudum/seni dusundum

Bende tarcin sende ihlamur kokusu
Yururuz baskentin sokaklarinda

Bir nehir su tutuk konusan cumartesi
Ustunde iki yonga: carsamba, bir de cuma

Ayrilik laflari etme sevgilim
Onumuz Temmuz Agustos nasil olsa

Kolkola yuruyoruz tek tuk öpusuyoruz
Sonra ayriliyoruz korkuyoruz da

Kimi zaman neden kalabaligin icinde duruyoruz da
Kimi zaman bir köse ariyoruz en sapa

Isimiz mi yok, su Akay'a sapalim istersen
Istersen garson girelim ilk yazin gazinosuna

....

Uc paseta gibi bir paraya dondurma yemistim
Madrid'de yemistim ve catilardan kanguru akuyordu Londra'da

Seversin mi beni, dogru söyle ama? -Sigara?
Ne eflatun etin var, yanarca mi yanarca

Inan Selimiye'nin minareleri gibisin
HEr seferinde baska yoldan cikilir nirvanaya

ÖNCELEYİN


Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi

Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne kodum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce



1954
Cemal SÜREYA

(Üvercinka)


In the beginning it was only your hards between me and my loneliness

Then suddenly opens all doors wide

Then your face your eyes your lips

After that everything arrived inside


A fearlessness made its way around us

You took off your shame and hung it on the wall

I left the rules on the table

Everything happened like this before all


Tuesday, June 10, 2008

friends

I have friends, or I hope that I still have the friends that I used to have. So passes 5 years in a foreign land ("gurbet").

Lately I met 2 people who are getting a doctoral degree . One lives(-ed) in USA, the other Switzerland. Both
now want to go home.

I feel I am at the threshold of foreign life. In some ways indeed the feeling that I have had enough amplifies. I want to run back to what I am used to. I want to expect guests in the evening, pouring tea right after placing the bakery to the plates. I want to make up curse words, learn new ones and shout them all I might when the football game is on. I want to answer the phone and talk to people without worrying whether I will understand them. I want to gossip about the neighbors with my grandmother.

So these are what I am thinking about as I am about to go to dinner with his friends. God, just how much I miss so simple, stupid things. Just like my Hungarian friend said, to talk in your own slang is such a luxury!

I have to leave. I _have_ to leave. I have to appear normal, one of them. Breathe deep.

Wednesday, May 14, 2008

Heyecanla bekliyorum Star Trek'teki hologram deck ne zaman implement edilecek.. Benim iki istek ortamim var.
Bir, Nazim'in buyudugu Yahya Kemal'in altindan kalkilmayacak agirlikta siirler yazdigi Minur Nurettin Selcuk'un star oldugu bin dokuz yuzler istanbuluna gitmek. O kisa sacli muthis stil elbiseli genc hanimlarin arasinda MNS ve ya Safiye Ayla konseri dinlemek. O zaman hakkaten aziz olan Istanbul'a bir tepeden bakmak.
Sonra bi de piramitleri görmek isterim, o zamanki Misir'i. Kömur cekilmis gözleri, altin kemerleri, kolyeleriyle ortalikta dolasan rahipleri, firavunlari görmek.
Zira bir seyler tek bir insanin hafsalasinda kendigiliginden olusmamacasina kayboluyor. Belki ortak bir cabayla kurtarilabilir.

Tuesday, May 06, 2008

Özledim onu galiba. SIkca aklima geliyor. Her zaman iddia etmisimdir, 3 yilini gecirdigin bir insani ömur boyu unutmazsin. Hele ki bu 3 yil ilk yillarindansa. Cunku insan genlerinin ve yasadiklarinin bir birlesimi gercekten de. Yasananlar kimi seyleri pek fazla etkilemiyor. Zekayi örnegin. Belki altyapiyi da fazla etkilemiyor. Processor ayni kaliyor. Ama islenenler degisiyor, bu islenenler kullanilarak yeni mekanizmalar yaratiliyor. Ve bambaska oluyor tepkiler, atesleyiciler.
Evet hep ben iddia ettim asla asla tamamen bagimsiz olamayacagimizi birbirimizden. Ama yillardir hic dusunmuyorum onu. Iliskimizi oysa bol bol yargiladim. Cok daha sikayet etmisimdir. Nasil annemden sikayet ediyorum habire. (Ne de olsa altyapinin olustugu yillarda islenenlerin etkisi mutlak) Ama hic onu dusunmedim. Onunla ve sadece onunla paylastigim ne cok sey var, cogunu unuttum. Kapadim o koridorlari beynimde. Akil sorardim ona habire. Sanirim istedim ki, her seyden sonra bile, o da bana akil sorsun.
Dusunuyorum dusunuyorum. Hic ama hic normal olamadik biz. Ya o bana asik gözlerle bakti, ya tamamen kapadi kendini. Ben yogun duygusal tepkilere sakin cevap veremedim. Hala da bir cevabim yok bu sorulara. Yine de istiyorum ki bizden bir seyler yasasin. Yilda bir kez telefonda konusalim.
Konusuyorum iste... Onu taniyan yok bu memlekette.



Bir garipliktir gider benim diyarlarımdan


Güneşim varken ve ben onu gömmeden önce


Tüm harikalıkları beraberce yaşardık


Her şey o kadar iyiyken


Yeniden anılarla kaldık


Belki değil mutlak umudu paylaşırdık


Birdenbire kapılırdık o pembe hayallere


Birlikte tek bedende


Belki değil mutlak onurlu yaşardık


Birlikte tek bedende


Birdenbire uçardık o pembe bulutlara


-----------------------------------------------


Seni tanımayan yok bu şehirde

Salaş meyhanedeki Yorgo

Kır kahvesindeki Süleyman abi

Batakanedeki Mine

Son ada vapurunun demir parmaklıkları

Emirgandaki tahta masa

Bakırköydeki seyyar satıcı

Yeşilköydeki dondurmacı

Seni tanımayan yok bu şehirde

Yeter çek git güneşimden

Ya da beni bana bırak ne olur

Hiçbirsey beklemem ayrılırken

Seni tanımayan yok bu şehirde

Dönüşünü bekler

Evimdeki yastığım yorganım duvarım gitarım ben

Rüzgar bir hüznü oynatır yerinden

Ve sevgiyle ağlarım düne

Ve birikir içimde bir acı şehir ve sen

Aşkın içindeki çıplak ışıklardır

Geceler boyunca yanan

Geçmiş bir fırtına olur sürükler beni

Kahrolurum inan

Yeter çek git güneşimden

Ya da beni bana bırak ne olur

Hiçbirşey beklemem ayrılırken

Friday, April 18, 2008

yazmak

yazmak yazmak...yazmayi istiyorum. bir suru sey de var. ama yazilmiyor. bir suru sey oluyor. hicbiri önemli gelmiyor sanki. önemli olmasi gerekenler bile önemli degil cunku. simdi surda oturuyorum. Pazartesi bi makale göndericem. Ama bu bile önemli degil. Exceptionlara olan yogun zorlamam devam ediyor bu arada. Sonra ask devam ediyor. Ne biliyim... Hala zayifim. Mutluyum valla yok bir derdim. Hala enerjisizim. Aksam eve gelince kimseyle ama kimseyle konusmak istemiyorum. Simpsons izliyoruz cok guluyoruz ailecek. Hala bi fiziksel cabam yok. S ile konusmam lazim ama hala bir adim atmadim, kac hafta oldu. Iste gunah cikartarak yaziyorum. Ama o sorumluluk hissi bile azaldi. Isvecli oldum galiba. Böyle... Böyle devam eder.

Friday, April 04, 2008

Where to go from here?

  • Turkey: They would crush Karl there. I would be too close to the family. Economy would be continuously in crises, PKK would be blowing up the next street, our children would grow up to be I do not know what.
  • Sweden: God, boring.
  • London: I would never see Karl. He would consist of a tool for making money, and soon left without hair.
  • States: I would never see Karl, I would not see anyone but the colleagues. I would barely leave work, maybe 2 weeks a year. I would consist of stress, the competition would soon make me one of those neurotic working women.
  • Australia: Karl would die of skin cancer.
  • Germany: Neither of us has the discipline.
  • Belgium, Netherlands, Switzerland: They do not compare to Italy. They look too dark. Flemish, Dutch looks hard, German also, French impossible.
  • Canada: I am yet to find a decent thing to do. I even looked at XeroX or whatever research center. Mobile devices good. But what is ubiquitous computing?
All in all I do not have a clue