Monday, October 30, 2006

Johnny Cash

Nasil böyle olabilmistir? Aslinda bilmek istedigimden emin degilim.

Söyle bir kume sunayim:

Bridge Over Troubled Water
I won't back down
Matchbox
Hurt
Ghostriders In The Sky
Personal Jesus
Solitary Man




Insanin hayatinin bir devinim icinde olmasi gerektigi bazen sacmalik gibi geliyr bazen kacinilmaz bazen crucial ...

Bartan

Ilk tepkim yanlismis buna. Simdi cok daha iyi göruyorum. Cevabim cok net olarak Process Philosophy olacak. Guzelce özetleyip hap gibi sunamiyorum buradan (surekli ögrencilere yapiyoruz bunu, insan nasil rahat eder yemegini habire baskasi önune koyarken bilemiyorum) Gidip okuyalim, zaten oldukca özet, oldukca anlasilir. (My precioussss: Dönup dolasip yine Whitehead'e geldim iyi mi?)

Diyecegim o ki inandirilmisiz bir yanlisa. Sanki her birimiz bir nesneyiz. Baska bir nesneye carpiyoruz, biraz yönumuz degisiyor, momentum vs. Ama icten her birimiz bir nesne olarak ayniyiz. Nasil benim adim iremse bugun yarin da irem. Arada hafiza kaybi yasamisim, tum degerlerimi degistirmisim, asik olmusum farketmiyor. Ne kadar sacma seylere inandiriyor bireycilik bizi. Nasil tum görusumuzu bu yönde yontuyor..

Oysa bence aslinda biz degisik olusumlarin (processes) bir parcasiyiz. Tabi bu kesfi ben yapmadim. Ama ne kadar önemsiz bir bilgi gibi gelse de bu bize, hic mi hic gözönune almiyoruz kendisini. Ne kadar ortaya ciksa da görmezden geliyoruz. Bazen biriyle konustugunuzda hissedersiniz oysa, hic ama hic bir sey olmasa da görunurde, gecmiste kalmis ve de karsinizdakiyle ilgili olmayan seylerden bahsetmis olsaniz bile bir sey degisir. Bireysel olarak degil, ikinizin ortak olusumunda.

Ortak olusumun ise sadece iki tarafin toplami olmadigi cok cok daha sIk farkedilen bir seydir. Öyledir iste. Bazen biriyle birlikteyken bambaska bir sey olursunuz, icinde tutarli ama hic hic dusunmediginiz biri. Hic size benzemeyen biri. Ve zamanla icinde bulundugunuz diger olusumlari (kader ortagi oldugunuz toplum, icinde surundugunuz tarih...) degerdirmeye baslarsaniz, anlarsiniz ki siz diye bir sey yok, sadece parcasi oldugunuz olusumlar var. Olsa olsa kendinizi bunlarin kesisimi olarak tanimlayabilirsiniz. O bile degil ne de olsa bir olusumdan digerine transfer oldugumuz gibi, adi ustunde bir olusumdayiz.

Ah iste dusunmeden yazdim ben de. Sadece bir dusuncecik. Ama olaylari kendi kucuk kosecigimizden degerlendirmemeye bir cagri daha cok. Kendimizi kaybetmekten öyle cok korkuyoruz ki her zamankinden sIkIcI bu yuzyil.

Dedemin bir yerden buldugu Fransiz sözu vardi: "Zaman geciyor derler yalandir, biz geciyoruz, kalan zamandir..."

Sunday, October 29, 2006

aktug women

buraya hicbir zaman fotografimi koymamaya karar vermistim.
malum sebeplerden. gelen giden dis macunumun markasini
ögrenmesin diye. ustune, taniyanlara da vermedim adresi.
cok daha hayati bir önlem. cunku ne zarar gelirse en cok yakini-
nizdakilerden geliyor. cogu zaman da iyi niyetten.

fakat bu fotografi gördugumde direk bir blog fotografi oldugunu
dusundum. mutlu oldugumuz anlari bir tarafa birakalim, birlikte
oldugumuz öyle az an var ki...




karanlik gelirken...

gunes batti coktan. ama vardi en azindan. cok guzel, gunesli bir gundu.

2 derece.

Oktober 29, 2006

Rise

Set

Actual Time 6:59 AM CET 4:02 PM CET
Civil Twilight 6:15 AM CET 4:46 PM CET

Stockholm iste böyle..

Saturday, October 28, 2006

Bir ögleden sonra kanal kenarinda





oturdum ve okudum:

Que importa que mi amor no pudiera guardarla.
La noche esta estrellada y ella no esta conmigo.

Agladim. Hafif gunesliydi. Koyu sari hakimdi kafeye, ve de
neseli bir hava.

La misma noche que hace blanquear los mismos arboles.
Nosotros, los de entonces, ya no somos los mismos.

Agladim cok hafif: burnum daha cok sizlamistir. Önumden
turist botlari gecti.



Si solamente me tocaras el corazon,
si solamente pusieras tu boca en mi corazon,
tu fina boca, tus dientes,
si pusieras tu lengua como una flecha roja
alli donde mi corazon polvoriento golpea

(If only you would touch my heart,
if only you would put your lips to my heart,
your delicate mouth, your teeth,
if you would place your tongue like a red arrow
where my crumbling heart is beating)

Eskiden Nazim okurken aglardim. Eksiksiz, her seferinde.
Neruda da Sili'nin Nazim'i bir anlamda. Yine de aciklamiyor bu aglamami.

Uzgun muyum simdi? Tam tersi. Ama yazmam gerekiyordu. O ögledensonra,
yanimda torba torba yeni esyaciklarim, istendigini bilmenin verdigi umursamazlikla
otururken belki de olmasi gereken paylasmayi hatirladim. Bir zamanlar her an
yasadigim, ve tum gucumle savundugum, ve beni her seyle bir yapan (my own
personal meditation).. simdi uzerinde yazacak kadar bile göremiyorum kendisini
acikta...


No son recuerdos los que se han cruzado
ni es la paloma amarillenta que duerme en el olvido,
sino caras con lagrimas,
dedos n la garganta,
y lo que se desploma de las hojas:
la oscuridad de un dia transcurrido,
de un dia alimentado con nuestra triste sangre.

Friday, October 27, 2006

...

- o gece sen ondan bahsettiginde kirildi bir sey icimde cit diye. öyle derler ya...
duydum, evet, o sesi. bak hala aklimda.
tam da iste uzerine basildiginda incecik dallardan cikan ses gibi -en genclerinden-.
hem neredeyse kulaga hos geliyor. bak simdi sana anlatirken en kucuk bir
aci duymadan tekrar ve tekrar dinletiyorum kendime.

Sunday, October 22, 2006

cok sansliyiz

duruyor hizmet apt, beseri bilimler, kavaklidere sinemasi, A-20X'ler, ayranci dolmuslari ve cocuklugumuzun ve ilkgencligimizin(hep öyle derler) ve doludizginligimizin bir kisim paylasimcisi, gözlemcisi..hala bakip hatirlayabiliyoruz. [ve yeni anilar olusturuyoruz köselerde, kacamak vakitlerde, belli etmemeye calisarak esas hayatimiza -ki gucenmesin-. ve inandirmaya calisiyoruz bunlarin eski zamanlarin bir uzantisi olduguna: kendi basina asla ayakta duramayacak, asla ana yolu saptirmayacak. disariya pek heyecanli, ve mutlu ve gururlu görunsek de gelenler konusunda, kendimize gelince yeni anilarin eskilerine nostalji oldugunu tekrarliyoruz, inanasiya. ]

huzun döndugum icin degil. kaybolan anlar icin huzun. basit, cok basit ve siradan. yine de inkar edilemez. ve bir yas, tum bu anlarin sadece bende kalacagi o kacinilmaz zaman icin, simdiden.

Thursday, October 19, 2006

uzaklasmak

bir kere yeterince uzaklastiginizda, geriye iyi bir bakis, pek de geri dönecek bir seyiniz olmadigini anlatiyor size. gelecege dört elle sarilmaya tesvik ediyor. "eger ki gitmemis olsaydim.." iki durumu karsilastiramiyorsunuz artik. sevinemiyorsunuz, uzulemiyorsunuz.

ay security de anlatirmis.. aman da aman..

felaket olmasina karsin, sunumda kullandigim su tumce kanimca tarihime gecmistir:

when using software we have received from a producer, we place our trust in the producer and not in the software itself.

a-cik-tim

Thursday, October 05, 2006

pilled

anti-ulcer pills,
feel-good pills,
painkilling pills,
throat-relieving pills..

Tuesday, October 03, 2006

faves

Gershwin- Rhapsody In Blue
Grieg - Anitra's Dance
Rimsky-Korsakov
- The Sea And Sinbad's Ship

today today

Here I am.. I have so many things to do. I am svamped, as J.D. would say. I should have been at school, so I could recharge my phone and SMS M. ( Of course, whether this would be slightly uplifting for me or quite the opposite I will not know until then. ) I should send an email to Dilian, and Marieke, apologizing for being late with work as always. And in order to finish what they expect of me I should be at school, since we work with Lyx. On the other hand, I should call my mother. As I do not know what I will be doing tonight. I might possibly see G&G. And I should of course call them if I want to see them. I should jog today, which means I am better off being home and getting away with it in the afternoon. The reason I have been postponing all these things is that I still feel sleepy. And I see only one solution to that problem. Finally, there is a fax i should have sent a week ago. I should answer a few friends' e-mails, and please K. I should definitely call Tommi and apologize for not taking care of him enough on his birthday and send the Uppsala photos to Yiran. Stop.